20 Kasım 2012 Salı

ULUSLARARASI ENERJİ AJANSI 2012 DÜNYA ENERJİ GÖRÜNÜMÜ RAPORU

                   Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) ‘2012 Dünya Enerji Görünümü’ adlı raporunu geçtiğimiz günlerde yayınladı. Bu raporda çok ilginç öngörüler ve tahminler yer almaktadır. Bu öngörüleri aktarmadan önce Uluslararası Enerji Ajansı ile ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.
                   Uluslararası Enerji Ajansı 15 Kasım 1974’te OECD’nin yapısı içerisinde kurulmuştur ve bu kurumun amacı üye ülkelerin enerji, özellikle de petrol ile ilgili sorunlarına çözümler getirmektir. Bu amaca yönelik olarak; üye ülkelerin petrole olan bağımlılıklarını azaltmak, uluslararası petrol borsaları konusunda iletişim içinde olmak, petrol piyasalarında istikrar sağlamak ve petrol şoklarının etkilerine karşı üye ülkeleri korumak için faaliyetlerde bulunur. Bunun yanı sıra, bu ajansa üye ülkeler belirli miktarlarda petrol stoku bulundurmayı kararlaştırmışlardır.
                   Bu ajansa üye ülkeler ise Avustralya, Avusturya, Belçika, Kanada, Çek Cum., Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Japonya, Güney Kore, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’dir.
                    Ajansın yayınladığı ‘2012 Dünya Enerji Görünümü’ raporunda, küresel enerji haritasında değişiklikler yaşanacağı ve bu gelişmelerin çok sayıda ülke ve bölgedeki enerji sistemlerini etkileyeceği kaydediliyor. Rapora göre, küresel enerji talebi 2035 yılına kadar %33 oranında artacak ve bu artışın büyük bir kısmına Çin, Hindistan ve Ortadoğu ülkeleri neden olacaklar. Çin, Hindistan ve Ortadoğu ülkelerinin enerji taleplerinin 2035 yılına kadar ortalama %60 oranında artacağı öngörülüyor. Gelişen ekonomilerdeki enerji talepleri yıldan yıla artar ve bu üç bölgede gelişen ve üreten yeni ekonomilere örnek bölgelerdir. Bu artış ise bölgeler ve Dünya geneli için ciddi bir artıştır.
                     2035 yılında petrol üretiminde A.B.D’ nin Suudi Arabistan ve Rusya gibi diğer büyük üreticileri geride bırakarak ilk sıraya yerleşeceği öngörülüyor. A.B.D’ nin ayrıca 2020 yılına kadar doğalgazda net ihracatçı olacağı belirtiliyor. Raporda, A.B.D’ nin 2035 yılına kadar enerji alanında kendi kendine yeten bir ülke olacağına dikkat çekiliyor. Bu tam olarak şu demek; enerji ithalatına büyük meblağlar ödeyen, bu uğurda yeni savaşlara giren süper güç Amerika Birleşik Devletleri, 2035 yılından itibaren bilanço tablosuna enerji anlamında çıktı yazmayacak ve bu da A.B.D’nin gücüne ekonomik ve politik anlamda güç katacak. Enerji kaynaklarının ekonomi kadar politik alana da etkisini hesaba katarsak bu gelişme A.B.D için fevkalade önemli hale geliyor. Bunun yanı sıra, raporda Irak’ın da Rusya ve Suudi Arabistan’I geride bırakarak Dünya’nın 2.en büyük petrol üreticisi olabileceği öngörülüyor. Irak’ın 2020’de günlük 6 Milyon varil, 2035’te ise günlük 8 Milyon varilden fazla petrol ihraç etmesi bekleniyor. Başka bir deyişle, 2035’e kadar Irak’ın kasasına sadece petrol ihracatından yıllık 200 milyar $ girecek ki bu da yeni bir Irak yaratmak için çok önemli bir kaynak olarak kullanılabilir. Irak’ın bu potansiyeli de A.B.D’nin neden 2000’li yılların başında Irak’a girdiğinin bir göstergesi olabilir bizim için.
                       Raporda şu anda günlük 88 Milyon varil olan petrol talebinin, 2035 yılına kadar günlük 99 Milyon varile yükseleceği öngörülüyor. 2035 yılında petrol fiyatlarının ise yaklaşık varil başı 125 $ olacağı tahmin ediliyor. Petroldeki artışın başta ulaşım olmak üzere birçok sektöre ek maliyet yükleyeceği ve bunun sonucunda da birçok ürünün fiyatlarında yükselmeler olacağı öngörülüyor.
                       Raporda dikkat çekilen bir başka nokta ise fosil yakıtların Dünya’ya verdiği zarardır. Petrol ve kömür gibi fosil yakıtların kullanılmasıyla gezegenimizin iklim dengesinin bozulduğu ve bu bozulan dengenin çok büyük felaketlere yol açabileceği belirtiliyor. Bu sebeplerden dolayı, Uluslararası Enerji ajansı Dünya’daki fosil yakıt kaynaklarının üçte ikisinin yerin altında bırakılması gerektiğine dikkat çekiyor. Aksi takdirde Dünya’nın 2035 yılına kadar 4 ila 6 derece arasında ısınacağı ve bu ısınmanın büyük felaketlere yol açacağı belirtiliyor. Hükümetler 3 yıl önce Kopenhag’da, iklim değişikliğinin şiddetli etkilerini sınırlamak için 2 derecelik küresel sıcaklık artışının altında kalınmasının gerekliliği konusunda anlaşmaya varmışlardı. Günümüzde, küresel sıcaklık 1 derecelik artışın altındayken bile, aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisi artıyor. Kuzey Kutbu’nda rekor buzul erimesi, Sandy kasırgası, içinde bulunduğumuz yılın rekor kuraklık seviyesi sonucu doğan gıda krizi bu olayların en güncel örnekleri. Eğer bu şekilde fosil yakıtları kullanmaya devam edersek ortaya konulan maksimum 2 derece ısınma hedefinin çok uzağında kalacağız ve bu tip felaketler ile karşı karşıya kalabileceğimiz öngörülüyor. Bu bağlamda fosil yakıtların kullanım oranının düşürülmesi ve daha çok yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması tavsiye ediliyor. Rapora göre, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının dünyada gün geçtikçe arttığı ve 2035’te dünya elektrik üretiminin 1/3 ‘ünün bu kaynaklardan sağlanacağı öngörülüyor ki bu güzel bir haber. Ancak uzmanlar, bunun yeterli olmadığının ve birçok alanda fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçmemiz gerektiğini belirtiyorlar.
                      Son olarak bu raporun Türkiye açısından önemine değinmek istiyorum. Küresel lider A.B.D’den ziyade hemen yanı başımızdaki komşumuz Irak’ın Dünya’nın en büyük 2. Petrol üreticisi olma ihtimalini iyi okumalıyız ve Dışişlerinde kuracağımız gelecekteki stratejimizde bunu bir faktör olarak değerlendirmeliyiz. Gerek yapılacak anlaşmalar gerekse de kurulacak iyi ilişkiler ile bu ülkeyle olan ilişkilerimizi güçlü tutmalıyız. Bunun yanı sıra Dünya’da yenilenebilir enerji potansiyeli açısından ilk sıralarda olan ülkemizde bu potansiyeli çok daha fazla kullanmalıyız. Ülkemiz, birçok ülkede bulunmayan jeotermal enerjide dünya potansiyelinin %8 ’ine sahiptir. Ayrıca coğrafi konumu nedeniyle büyük oranda güneş enerjisi almaktadır. Türkiye, hidrolik enerji potansiyeli açısından da dünyanın sayılı ülkelerindendir. Rüzgâr enerjisi potansiyeli yaklaşık 160 TWh olarak tahmin edilmektedir. Bu enerji kaynaklarının maliyetleri oldukça azdır, yenilenebilir olduklarından dolayı tükenmezler ve konvansiyonel yakıtların aksine çevre ve insan sağlığı için önemli bir tehdit oluşturmazlar. Şu anda yenilenebilir enerji potansiyelimizin yaklaşık %1 ‘ini kullanmaktayız ve bir an önce bu oranı yükseltmeliyiz ki bu alanda kendimize bir avantaj sağlayabilelim.

Osman YURTTADUR
Yedi Hilal UIB Kuzey Amerika Sorumlusu

15 Kasım 2012 Perşembe

İSTANBUL WORLD FORUM






İSTANBUL WORLD FORUM
(13-14 EKİM - İstanbul Kongre Merkezi)
İstanbul Küresel Forumu; bölgesel ve küresel meseleleri tartışmak üzere dünyanın her yerinden siyasi liderleri, iş dünyasından yöneticileri, akademisyenleri, entelektüelleri, STK liderlerini ve medya temsilcilerini bir araya getiren bir forum olarak gerçekleştirildi. Bu seneki Forumun ana teması ‘Adalet’ ti.

Forum SETA Vakfı Başkanı Taha Özhan, KDK Başkanı İbrahim Kalın ve T.C Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılış konuşmaları ile başlamıştır. Seta Başkanı konuşmasında ‘Adalet ve Arap Baharı’ konusuna değindi.Bunun ardından İbrahim Kalın yaptığı konuşmasında ‘Adalet’in tanımı ve adaletten ne anladığımız’ konusunda görüşlerini aktardı katılımcılara.Bu iki konuşma yaklaşık 5’er dakika sürdü.

Açılış programının asıl konuşmacısı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması ise yaklaşık 60 dakika sürdü. Recep Tayyip Erdoğan konuşmasına Arap Baharı ile başladı. Bunun ardından bir süre Küresel Ekonomik krizden bahsetti ve Adalet tanımına geçti. Başbakan Adalet tanımını yaparken; Adalet bir nimeti yerine koymaktır, zulüm ise bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır.İkisi arasında çok büyük fark vardır diyerek Mevlana C. Rumi’den alıntısıyla konuya giriş yaptı. Adalet uğruna mücadele veren isimleri sayarken Rachel Corrie, Gandhi, Nelson Mandela ve Aliya İzzetbegovic’ten örnekler verdi. Başbakan adalet konusunda temel olarak 3 temadan ağırlıklı olarak bahsetti. Bunlar; Birleşmiş Milletler, Dünya’daki adil olmayan ekonomik düzen ve İslam karşıtı söylemler. Başbakan bize bu Forum’da şunu net olarak gösterdi ki artık Birleşmiş Milletler’in adaletsiz yapısının değiştirilmesinde aktif rol oynamak istiyor. Başbakan BM’nin adaletsizlik üzerine kurulu olduğunu ve bunu adalet üzerine reforme etmek gerektiğine vurgu yaptı. Tüm Dünya’nın BM’nin daimi 5 üyesinin insafına kaldığını ve bu üyelerden biri ret kararı verdiği anda diğer üyelerin oylarının bir anlamı olmadığını belirtti.Bunun gibi diğer uluslar arası kuruluşlarında adil ve yüksek temsilli olması gerektiğini aksi takdirde bu kuruluşların sürdürülebilir olmayacağını belirterek sert bir çıkış yaptı. Başbakan buna ek olarak artık Batı’nın Dünya’nın tek merkezi olmadığını Hindistan,Brezilya,Meksika ve Türkiye gibi gelişen ülkelerin bu merkezi değiştirdiğini söyledi. Başbakan’ın değindiği bir diğer konu ise toplumlar arası adaletsiz gelir dağılımı idi. Başbakan küresel gelir adaletinin sağlanması ve sürdürülebilir kalkınma modelinin oluşturulmasını savunduklarını söyledi. Ancak bu şekilde adil bir dünya olacağını sözlerine ekledi. Son olarak Başbakan geçtiğimiz günlerde İslam’a karşı yapılan çirkin davranışlardan ve İslamafobya’dan bahsetti. İslam’ı teröre eş gösterenlerin, asıl teröre destek verenler olduklarını belirtti. Aynı zamanda İslamafobya’nın ırkçılık kapsamında ele alınması gerektiğini belirtti.

Açılış programından sonra farklı salonlarda farklı temalarla programlar devam etti. Ben konuşmacıları arasında T.C Dışişleri Bakan’ı Ahmet Davutoğlu,  BM İnsan hakları Özel Raportörü Richard Falk, Daha önce El Cezire Network Genel Direktörü olan Wadah Khanfar, Arap Ligi Genel Sekreteri Nebil El Arabi ve Bosna Eski Başkanı Sladzic’in olduğu moderatörlüğünü de İngiliz gazeteci David Hearst’in yaptığı ‘Dünya Siyaset’inde Türkiye ve Adalet Meselesi’ konulu programa katıldım. 


İlk konuşmacı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu idi. Ahmet Davutoğlu’da Birleşmiş Milletler’in karar alma sürecinin hiç adil olmadığından bahsederek konuşmasına başladı. Bunun yanında Dünyadaki gelir dağılımının adil olmadığından bahsetti. Davutoğlu bu bağlamda Dünyanın en az gelişmiş 48 ülkesi ile en gelişmiş 20 ülkesi olan G-20 ülkelerini aynı masada toplayarak bir toplantı düzenlemek istediklerini ve bu toplantının gelir adaletsizliğine bir çözüm olabileceğinden bahsetti. Davutoğlu’da İslamafobya’dan bahsetti ve insanların sadece İslam değil herhangi bir dine yaptıkları bu tarz çirkin davranışların nefret suçu sayılması gerektiğini söyledi. Davutoğlu son olarak Filistin konusuna değindi ve Filistin’de bir insanın herhangi bir kontrol noktasından geçmeden başka şehre gidemeyeceğini ve bu durumun uzaktan yakından adalet ile ilgisi olmadığını söyledi.Sladzic ise konuşmasına Bosna’da şu anda demokrasi yok, etnokrasi var diyerek başladı. Bunun yanında Müslümanların sadece maddi anlamda değil manevi anlamda da çalışmalar yapmaları gerektiğini ancak bu şekilde çocuklarımıza bir şeyler bırakabileceğimizi söyledi. Nebil El Arabî de BM’deki karar alma sürecinin adaletsizliğinden bahsetti. Ardından konuşan Falk ise Dünya’nın bir geçiş döneminde olduğunu, bu geçiş döneminin maddiyatçılıktan maneviyatçılığa doğru bir geçiş olduğunu söyledi. Aynı zamanda Dünya’da Türkiye’nin öncülüğünde ‘soft power’ın yeni jeopolitik düzende önemli yer tuttuğunu söyledi. Türkiye’nin Filistin ve Suriye konusundaki tutumunu övdü. Son olarak konuşan ise Wadah Khanfar’dı. Khanfar Türkiye’nin Suriye’de daha çok sorumluluk almasını tüm Arapların istediğini söyledi.Kendisi bir Lübnan’lı olan Khanfar İstanbul bize 10 yıl önce binlerce kilometre uzaktaydı,şimdi ise hemen yanımızda gibi. İstanbul 100 yıl önce bizim dedelerimizin başkentiydi, şimdi ise bizim başkentimiz dedi. İki gün süren programda toplam 24 tema ele alındı ve birçok farklı isim görüş belirtti. 

Son olarak benim gözlemlerim ise şu şekildeydi;

1) Forum’a yaklaşık 70 ülkeden katılım oldu. Özellikle Ortadoğu’dan birçok katılımcı vardı. Uluslar arası anlamda başarılı bir forum oldu.
2) Forum’da ortaya çıkan görüş BM’nin adaletsizliği idi. Bu adaletsizliğin nasıl reforme edileceği konuşuldu. Artık İslam Dünya’sında BM’nin adaletsizliği üzerine ciddi sesler çıkacağı ortaya konuldu.
3) Bir diğer konu olan gelir dağılımındaki adaletsizlik ile ilgili çoğunlukla İslam Ülkelerinin ve Afrika’nın nasıl sömürüldüğü, bu düzenin değişmesi gerektiği konuşuldu.
4) Katılımcılar Filistin ve Suriye konusuna özellikle ayrı parantezler açtılar. Filistin’de İsrail’in, Suriye’de ise Esad’ın yaptıklarının kabul edilemez olduğunu ve bu konularda Türkiye’ye önemli görevler düştüğünü belirttiler. Bana kalırsa bu toplantılar da Suriye konusunda Türk Devleti’ne biraz da gaz verilmeye çalışıldı. Kimle konuşsak Türkiye daha aktif rol oynamalı, sorumluluk almalı gibi söylemler duyduk. Bu konuda da ayrıca dikkatli olmalıyız diye düşünüyorum.
5) Uluslar arası katılım oldukça iyi olmasına rağmen Ulusal Katılımın bir parti teşkilatları dışında çokta iyi olmadığını düşünüyorum.
6) Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakan’ı olmasının ardından bu ve bunun gibi Uluslararası Organizasyonlara daha fazla ev sahipliği yapmaya başlayan Türkiye,özellikle Ortadoğu’dan ve Türkî Cumhuriyetlerden gelen katılımcılar tarafından bir ağabey gibi konumlandırılıyor zihinlerde.

Osman YURTTADUR           
Yedi Hilal UIB Kuzey Amerika Sorumlusu