Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) ‘2012 Dünya Enerji Görünümü’ adlı raporunu geçtiğimiz günlerde yayınladı. Bu raporda çok ilginç öngörüler ve tahminler yer almaktadır. Bu öngörüleri aktarmadan önce Uluslararası Enerji Ajansı ile ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Uluslararası Enerji Ajansı 15 Kasım 1974’te OECD’nin yapısı içerisinde kurulmuştur ve bu kurumun amacı üye ülkelerin enerji, özellikle de petrol ile ilgili sorunlarına çözümler getirmektir. Bu amaca yönelik olarak; üye ülkelerin petrole olan bağımlılıklarını azaltmak, uluslararası petrol borsaları konusunda iletişim içinde olmak, petrol piyasalarında istikrar sağlamak ve petrol şoklarının etkilerine karşı üye ülkeleri korumak için faaliyetlerde bulunur. Bunun yanı sıra, bu ajansa üye ülkeler belirli miktarlarda petrol stoku bulundurmayı kararlaştırmışlardır.
Bu ajansa üye ülkeler ise Avustralya, Avusturya, Belçika, Kanada, Çek Cum., Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İrlanda, İtalya, Japonya, Güney Kore, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’dir.
Ajansın yayınladığı ‘2012 Dünya Enerji Görünümü’ raporunda, küresel enerji haritasında değişiklikler yaşanacağı ve bu gelişmelerin çok sayıda ülke ve bölgedeki enerji sistemlerini etkileyeceği kaydediliyor. Rapora göre, küresel enerji talebi 2035 yılına kadar %33 oranında artacak ve bu artışın büyük bir kısmına Çin, Hindistan ve Ortadoğu ülkeleri neden olacaklar. Çin, Hindistan ve Ortadoğu ülkelerinin enerji taleplerinin 2035 yılına kadar ortalama %60 oranında artacağı öngörülüyor. Gelişen ekonomilerdeki enerji talepleri yıldan yıla artar ve bu üç bölgede gelişen ve üreten yeni ekonomilere örnek bölgelerdir. Bu artış ise bölgeler ve Dünya geneli için ciddi bir artıştır.
2035 yılında petrol üretiminde A.B.D’ nin Suudi Arabistan ve Rusya gibi diğer büyük üreticileri geride bırakarak ilk sıraya yerleşeceği öngörülüyor. A.B.D’ nin ayrıca 2020 yılına kadar doğalgazda net ihracatçı olacağı belirtiliyor. Raporda, A.B.D’ nin 2035 yılına kadar enerji alanında kendi kendine yeten bir ülke olacağına dikkat çekiliyor. Bu tam olarak şu demek; enerji ithalatına büyük meblağlar ödeyen, bu uğurda yeni savaşlara giren süper güç Amerika Birleşik Devletleri, 2035 yılından itibaren bilanço tablosuna enerji anlamında çıktı yazmayacak ve bu da A.B.D’nin gücüne ekonomik ve politik anlamda güç katacak. Enerji kaynaklarının ekonomi kadar politik alana da etkisini hesaba katarsak bu gelişme A.B.D için fevkalade önemli hale geliyor. Bunun yanı sıra, raporda Irak’ın da Rusya ve Suudi Arabistan’I geride bırakarak Dünya’nın 2.en büyük petrol üreticisi olabileceği öngörülüyor. Irak’ın 2020’de günlük 6 Milyon varil, 2035’te ise günlük 8 Milyon varilden fazla petrol ihraç etmesi bekleniyor. Başka bir deyişle, 2035’e kadar Irak’ın kasasına sadece petrol ihracatından yıllık 200 milyar $ girecek ki bu da yeni bir Irak yaratmak için çok önemli bir kaynak olarak kullanılabilir. Irak’ın bu potansiyeli de A.B.D’nin neden 2000’li yılların başında Irak’a girdiğinin bir göstergesi olabilir bizim için.
Raporda şu anda günlük 88 Milyon varil olan petrol talebinin, 2035 yılına kadar günlük 99 Milyon varile yükseleceği öngörülüyor. 2035 yılında petrol fiyatlarının ise yaklaşık varil başı 125 $ olacağı tahmin ediliyor. Petroldeki artışın başta ulaşım olmak üzere birçok sektöre ek maliyet yükleyeceği ve bunun sonucunda da birçok ürünün fiyatlarında yükselmeler olacağı öngörülüyor.
Raporda dikkat çekilen bir başka nokta ise fosil yakıtların Dünya’ya verdiği zarardır. Petrol ve kömür gibi fosil yakıtların kullanılmasıyla gezegenimizin iklim dengesinin bozulduğu ve bu bozulan dengenin çok büyük felaketlere yol açabileceği belirtiliyor. Bu sebeplerden dolayı, Uluslararası Enerji ajansı Dünya’daki fosil yakıt kaynaklarının üçte ikisinin yerin altında bırakılması gerektiğine dikkat çekiyor. Aksi takdirde Dünya’nın 2035 yılına kadar 4 ila 6 derece arasında ısınacağı ve bu ısınmanın büyük felaketlere yol açacağı belirtiliyor. Hükümetler 3 yıl önce Kopenhag’da, iklim değişikliğinin şiddetli etkilerini sınırlamak için 2 derecelik küresel sıcaklık artışının altında kalınmasının gerekliliği konusunda anlaşmaya varmışlardı. Günümüzde, küresel sıcaklık 1 derecelik artışın altındayken bile, aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisi artıyor. Kuzey Kutbu’nda rekor buzul erimesi, Sandy kasırgası, içinde bulunduğumuz yılın rekor kuraklık seviyesi sonucu doğan gıda krizi bu olayların en güncel örnekleri. Eğer bu şekilde fosil yakıtları kullanmaya devam edersek ortaya konulan maksimum 2 derece ısınma hedefinin çok uzağında kalacağız ve bu tip felaketler ile karşı karşıya kalabileceğimiz öngörülüyor. Bu bağlamda fosil yakıtların kullanım oranının düşürülmesi ve daha çok yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması tavsiye ediliyor. Rapora göre, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının dünyada gün geçtikçe arttığı ve 2035’te dünya elektrik üretiminin 1/3 ‘ünün bu kaynaklardan sağlanacağı öngörülüyor ki bu güzel bir haber. Ancak uzmanlar, bunun yeterli olmadığının ve birçok alanda fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçmemiz gerektiğini belirtiyorlar.
Son olarak bu raporun Türkiye açısından önemine değinmek istiyorum. Küresel lider A.B.D’den ziyade hemen yanı başımızdaki komşumuz Irak’ın Dünya’nın en büyük 2. Petrol üreticisi olma ihtimalini iyi okumalıyız ve Dışişlerinde kuracağımız gelecekteki stratejimizde bunu bir faktör olarak değerlendirmeliyiz. Gerek yapılacak anlaşmalar gerekse de kurulacak iyi ilişkiler ile bu ülkeyle olan ilişkilerimizi güçlü tutmalıyız. Bunun yanı sıra Dünya’da yenilenebilir enerji potansiyeli açısından ilk sıralarda olan ülkemizde bu potansiyeli çok daha fazla kullanmalıyız. Ülkemiz, birçok ülkede bulunmayan jeotermal enerjide dünya potansiyelinin %8 ’ine sahiptir. Ayrıca coğrafi konumu nedeniyle büyük oranda güneş enerjisi almaktadır. Türkiye, hidrolik enerji potansiyeli açısından da dünyanın sayılı ülkelerindendir. Rüzgâr enerjisi potansiyeli yaklaşık 160 TWh olarak tahmin edilmektedir. Bu enerji kaynaklarının maliyetleri oldukça azdır, yenilenebilir olduklarından dolayı tükenmezler ve konvansiyonel yakıtların aksine çevre ve insan sağlığı için önemli bir tehdit oluşturmazlar. Şu anda yenilenebilir enerji potansiyelimizin yaklaşık %1 ‘ini kullanmaktayız ve bir an önce bu oranı yükseltmeliyiz ki bu alanda kendimize bir avantaj sağlayabilelim.
Osman YURTTADUR
Yedi Hilal UIB Kuzey Amerika Sorumlusu