21 Haziran 2012 Perşembe

İtalya İzlenimleri




    Yaptığım bir haftalık kısa Avrupa turunun 2 gününü İtalya’da geçirdim. Bu sürede Venedik, Floransa, Siena ve Pisa’yı gezme fırsatı buldum.

   İtalya’ya ilk girdiğimiz andan itibaren bizde inanılmaz bir hayal kırıklığı başladı. Oraya gitmeden önce İtalya’nın zaten pek parlak bir ülke olmadığını duymuştuk ancak bu kadarını  beklemiyorduk. Gariplikler otobanda dahi karışık olan levhalarla başladı. Bunun yanında otoban ücretleri çok fazlaydı. 7 günlük seyahatimizin 2 gününde İtalyan otobanlarındaydık sadece ve bu iki günde sadece otoban ücreti olarak 100 Euro ödemek zorunda kaldık. İtalya dışında ziyaret ettiğimiz diğer ülkelerde ya otoban ücreti diye bir şey yoktu ya da bu ücret 10 Euro’yu geçmiyordu. İtalyanların  şehirlerinin sadece belli kısımları düzenli ve güzeldi. Örneğin Venedik’te o meşhur kanalların olduğu bölgenin dışı adeta bir köyü andırıyor. Toplu taşıma araçları bile kalitesiz, pis ve eski görünüyordu.  Aynı şey diğer şehirler içinde geçerli. Akşam saat 9’dan sonra tüm bu turistik yerlerde dahil olmak üzere doğru düzgün açık bir dükkan bulunamıyor. Hayat adeta duruyor, sokaklar boşalıyor. İtalya’nın diğer ülkelere nazaran daha düzensiz, pahalı ve Avrupa Birliği’nin standartlarını düşüren bir ülke olduğunu söyleyebilirim.  Kişi başına düşen milli gelirin yaklaşık 22.000 Dolar olduğu bu ülkede ekonomik verile hiçte iyi görünmüyor. Yaklaşık 10 senedir İtalya’da yaşayan bir Türk restoran işletmecisi ile konuştuğumuzda kendisi İtalya’nın gün geçtikçe battığını ve bu noktadan sonra dönüşün zor olduğunu söylüyor. Özellikle üretim yapan fabrikaların kapandığını ve bunun işsizlik gibi sorunlar ortaya çıkardığını söyledi. İtalya’nın ithalatı özellikle bu kapanmalardan sonra artmış. Bu artış özellikle Almanya’dan gelen mallarda görülmüş. Bunun yanında İtalya’da milliyetçilik had safhada. Oradaki İtalyan görevliler özellikle İtalyan olmayan işletmeleri sık sık ziyaret ve teftiş edip olur olmadık cezalar yazıyorlarmış. Bu Türk vatandaşı olan işletmeci bu şekilde 10larca defa garip cezalar yediğini anlattı bize.

    Bu ülke bana biraz da Türkiye’yi anımsattı. Diğer Avrupa ülkelerinde karşıdan karşıya geçecek bir yaya olduğunda arabalar durup yayaya yol verirler ancak İtalya’da kesinlikle öyle bir durum söz konusu değil. Trafikte kurallara pek uyulmuyor. Hırsızlık ve dolandırıcılık çok fazla görülüyormuş. Turistlerin arabalarının camlarının patlatıldığı bile oluyormuş otoparklarda. İnsanları gayet rahat ve disiplinsizler. Genel olarak baktığımız zaman bu ülkenin Avrupa Birliği’nde olması beni çok şaşırttı. Bu ve bunun gibi ülkeler Avrupa Birliği’nde yer alırken bizim ülkemizin yer almaması ise gerçekten trajikomik bir durum.

   Venedik’te kanalların olduğu bölge gerçekten etkileyici bir bölge, bunun yanında Floransa tam bir Rönesans şehri. Her sokak başında bir heykel, tarihi bir yapı veya müze görebilirsiniz. Siena ise küçük bir kasabayı andırıyor, Floransa’ya yaklaşık 55 km. Son olarak Pisa ise tam bir köy. Tek güzellik Pisa Kulesinin olduğu 1 Km karelik bir alan, dışarı çıktığınızda bir köyü andırıyor ve güvenliğiniz dahi tehlikede oluyor. Akşamları sokaklarda İtalyan görmek çok zor. Genelde zenciler ve göçmenlerle karşılaşabilirsiniz. Bu manzaralardan sonra planımızda olmasına rağmen Milano’ya gitmekten vazgeçtik çünkü bir an önce İtalya’dan çıkıp daha gelişmiş Avrupa ülkelerini görmenin daha faydalı olacağını düşündük.

                                                                                                              Osman Yurttadur

Almanya İzlenimleri



      Almanya kişi başına düşen milli geliri yaklaşık 29.000 Dolar olan 83 milyon nüfuslu bir dev. Almanya’da sadece bir gün kalabildim ve sadece Münih kentini ziyaret ettim. İtalya’dan Almanya’ya geçince farklılıklar direk gözünüze çarpıyor. Öncelikle otobanda kurallara uyan şoförler, yolların kenarında olan evlerin yapıları ve düzenleri size farklı bir yere geldiğinizi hatırlatıyor hemen. Almanya’da otobanlarda birçok yerde hız sınırı yok, zaten otobanda yavaş giden arabada pek göremiyorsunuz. Tabi birçoğu Mercedes, BMW, Audi ve Porsche gibi markalar olunca bu hız sınırı olmaması olayı bize gayet mantıklı geldi.

      Otobandan sonra Münih’e geldiğiniz zaman buranın tam bir sistem şehri olduğunu görebiliyorsunuz. Düzenli yollar, düzenli yapılar ve insanların kurallara uyması bunu bize gösterdi. Münih’te de çok fazla Türk’e rastladık. Bir yeri sormamız gerektiğinde, adres tarifi alacağımız zaman İngilizcemize yahut Almancamıza hiç gerek duymadık. Her an bir Türk’le karşılaşıp bir Türk işletmesi görebiliyorsunuz etrafınızda. Ekonomik olarak Almanlar’ın bu son krizden 0 kayıpla çıktığını söyleyemeyecek olsakta ben ekonomilerinde çok büyük sorunlar yaşayacaklarını zannetmiyorum. Zor işleri Türklere ve diğer göçmenlere yaptırıp, rahat işlere Almanları yerleştirerek zaten hali hazırda bir sistem kurmuşlar ve bu sistem sürekli üretiyor. Avrupa’nın üreticisinin Almanya olduğuna inanıyorum ve Avrupa’nın kaymağını Almanya yiyor gibi. Teknolojilerinin zaten çok ileri düzeyde olduğunu biliyoruz.

     Bunun yanı sıra sokakta çok fazla genç göremedik. Gördüğümüz insanların yaş ortalamarı yüksekti ve bu yaşlı insanlar dahi yolda bisiklet kullanıyorlar. Araba süren insan kadar bisiklet kullanan insan da görmeniz mümkün. Bisikletliler için özel yollar var ve her yaştan, her sınıftan insan bunu kullanıyor. Yolda işine giden, takım elbiseli, bisiklet kullanan bir işadamı görmeniz gayet doğal bir durum. Aynı şekilde 70 yaşında hanımıyla beraber bisiklet turu atan bir Alman görmekte şaşılası bir durum değil. Pek fazla genç nüfus yok demişken bunun yanında birçok Türk gence de rastladığımızı söylemeliyim ancak 3. Nesil Türklerde ciddi bir asimilasyon sorunu olduğu göze çarpıyor. Bunu dışarıdaki davranışlarından bile anlamanız mümkün ki birçok araştırmada bunu destekliyor.

     Münih’te de birçok müze ve tarihi yapının olduğunu da söylemek gerek. Ancak vaktimiz sınırlı olduğu için buraları ziyaret edemedik. Genel olarak 2 Dünya savaşında da yenilgiler almış bir ülkenin bu denli toparlanmasını ve sistematik bir şekilde büyümesini, bu düzenini takdir etmemek elde değil. Bana kalırsa bunu da muhteşem disiplinlerine ve sistemlerine borçlular.
                                   
                                                                                                                    Osman Yurttadur

Katar İzlenimleri


Katar / Mart 2012

Katar’da iş sebebi ile 3 gün kalabildim. Ekonomik ve sosyal açıdan Katar’da diğer körfez ülkelerine çok benziyor.1 milyon 800 bin nüfuslu çok küçük bir ülke. Buna rağmen refah oldukça yüksek. Körfez ülkeleri arasında kişi başına gelir seviyesinde en yüksek ülke. Hatta bazı kurumların verilerine göre dünyanın en yüksek kişi başına geliri Katar’da. Söz konusu kişi başına gelir olduğunda Almanya, ABD gibi dünya devlerini bile ikiye katlıyor.

Ufak nüfusa rağmen üretimi fena değil. Sanayi bölgelerini gezdiğinizde dev üretim tesisleri görüyorsunuz.

Sosyal yaşamda diğer körfez ülkelerinde de bulunan ırkçılık hemen göze batıyor. Katar’ın yerlisi en iyi işlerde çalışıyor, en az yorucu işlerin altına giriyor ama asıl iş  yükünü çeken hintli ve bangladeşliler ,  Katar’lıların aldıkları maaşın 3’te birini dahi alamıyorlar. Aynı işie yapan iki insan sadece yerli olup olmamasına bağlı olarak farklı maaş alabiliyor. Kalifikasyonları uygun olsa dahi yabancıları genelde idari noktalara, yüksek maaş alabilecekleri mertebelere getirmiyorlar.

Mesela içki kağıt üzerinde herkese  yasak. Fakat hayatın kendisine baktığınızda pratikte işlerin farklı ilerlediğini görüyorsunuz. Katar’lıların takıldığı ve içki içildiği herkesçe malum yerlese polis asla baskın yapmıyor. Ama bir hintli dini izin verdiği halde içki içmeye kalksa hemen hapse atılıyor ve genelde sorgusuz sualsiz sınırdışı ediliyor. Bahreyn hariç bu durum tüm körfez ülkelerinde üç aşağı beş yukarı aynı.

Havalimanında x-ray kontrolü sırasında dahi yerlilere gösterilen kibarlığın yanında yabancı işçilere uygulanan psikolojik zulmü ve aşağılanmayı rahatlıkla farkediyorsunuz. Irka dayalı farklı muamele dünyanın en ırkçı bilinen memleketlerinde dahi bu seviyede değil (Örneğin Güney Afrika).

                                                                                                                   Zafer Özsatıcı