5 Ocak 2013 Cumartesi

YediHilal Gazze İzlenimleri



YediHilal Gazze İzlenimleri

Gazze'ye yetim çalışmaları ve bir dizi program için gidilmesi gerektiğine dair konuşulurken, kimler gidebilir, 
denildiğinde içimde kıpırtılı bir heyecan hissettim. Bu heyecan, gitmek üzere adım belirlendiğinde daha da artmış oldu. Ey Gazze, gazanın şehri! Cihadı alnının çatına çakmış olanların yurdu! Toprağı toprak yapan uğruna dökülen kandır, derler ya, senin uğruna dökülen kanlar yapılan mücadelelerdir seni değerli kılan. Mavi Marmara yoluna devam ediyor diyorduk, kendisi gelemedi belki ama onun açtığı yolda bugün biz endişe etmeden Gazze'ye girebileceğimizi bilerek geliyoruz. Senin için, sana ulaşmak için ne mücadeleler verildi... Bizim mücadelemiz, bizim aldıklarımız, bizim umutlarımız, bizim öğrendiklerimiz ne olacak? Rabbim hayırlara vesile kılsın. Özgür Filistin'e ve inşallah Kudüs'e ulaşmayı nasip etsin diyerek yola koyulduk.




Önce Kahire'ye varıyoruz. Işıl ışıl parlayan düz ve geniş bir şehir. Ufka kadar uzayan bir ışık şehri ama ışıkları öyle yoğun ve yorucu değil. Doğunun softluğu sanki üzerinde. Binlerce yıllık medeniyetin o çok merak ettiğim şehri. Gazze yarim dururken seni es geçmek mukadderat.
Yurt dışında alışık olduğumuz efsane minibüs Toyota ile Kahire'den Gazze'ye doğru yollara koyuluyoruz. Çöllerin arasından giden yaklaşık 7 saat sürecek uzun yollarda sabah namazı için mola veriyoruz. Yol kenarında bildiğimiz manzara: Pis tuvaletler ve tozlu bir mescit. İmamlığı Gazzeli bir abimiz yapıyor. Namaz sonunda başlıyor duaya.

Gazzeli Rızık abi duasında "külli ümmetî" diyerek tüm dularını bütün ümmet için yapıyor. Biz ise dualarımızda bile hâlen benciliz. Ya kendimize ya ailemize ya devletimize ya milletimize dua ediyoruz. Gazze'de, Suriye'de, Arakan'da Müslüman kardeşlerimiz ölürken kaçımız onlara her namaz sonrası dua edebildik, diye düşünüyorum.

Yolculuğa devam ediyoruz ve güneş doğmaya başladı. Çölün ufkunda güneşin doğuşunu izlemek bambaşka. Yolda ilerledikçe etraf yeşillenmeye başladı ve Süveyş Kanalı'nın üzerindeki büyük bir köprüden geçtik. Ve bir yol üstü dinlenme tesisinde mola verdik. Sallama Lipton çayımızı içiyor ve Türk bisküvilerini burada bulmanın sevincini yaşıyoruz.

Uzun bekleyişler ve kontrol noktalarından geçtikçe artan önlemler... Bize eşlik eden silahlı askerler ve araçlar... Refah sınır kapısı ve yine uzun bekleyişler... Nihayet Gazze'ye geçebiliyoruz ve hemen herşey sınırı geçmemizde birlikte değişiyor. Sınırın bu kısmı çok düzenli ve temiz. Hemen girişte son Sekiz Gün Savaşı'nın başladığı günden bugüne yaşananların fotoğraflandığı bir sergiyi gezdiriyor ve üç dakikalık bir video gösteriyorlar. Görüntüler ve fotoğraflardan etkilenmemek, gözlerden yaş akıtmamak mümkün değil.

Gazze boyu 45 km. eni yer yer 7-11 km. arasında değişen uzun, ince bir bölge. Uzun ve genelde düz bir yol boyu ilerliyoruz; sokaklar ve caddeler süslenmiş Filistin bayrakları ve kutlamaya özel yeşil bayraklarla donatılmış. Yolda son bombardımanda isabet alan bir binayı görüyoruz. Cidden büyük bir yıkım. Sadece bu binada yer alan hedefteki kişinin ailesinden on üç kişi ölmüş. Tabiî bu arada tüm komşuları, masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar... Yine sokaklarda kamyonetlerin arkasında mücahitler sokaklarda zafer turları atıyorlar.

Ertesi güne yetimlerimizle yaptığımız programla başladık. Konya İhh başkanı Hidayet Yılmaz abimiz yetimlerimize hitaben güzel bir konuşma yaptı ve onlara Gazze yetimlerinin ümmetin göz bebeği olduğunu söyledi ve "Siz bizim cennetimizsiniz." dedi. Yetimlerimiz bize şiirler okudu ve konuşmalar yaptılar. Buradaki yetimlerimizle direkt ilgilenen Nil abla ile tanışıyoruz. Yıllar önce yaptıkları bankada çalışıyorken Filistinli eşi ile tanışmış ve Gazze'ye yerleşmişler. Aslen Sinoplu. "Biz de Gazzeli olduk, on beş yıldır buradayız." diyor. 11.000 yetimimizin bir annesi de o. Yetimlerimize hediyelerini verdik, onlara tek tek sarılıp başlarını okşadık.




Bu arada meydanda çoşku tüm hızıyla artıyordu. İçerde yetimlerle beraber olma mutluluğu, dışarıda muazzam bir topluluk... Hamas'ın 25. yılı, Halid Meşal'in 45 yıl sonra Gazze'ye ilk gelişi ve yüz binlerce Gazzeli. Muazzam bir dekor, muazzam bir organizasyon, muazzam bir topluluk... Filistinliler'in düğünü meşhurdur, adeta Hamas'ın düğünü var bugün. Canlı söylenen marşlara halk eşlik ediyor, bir ara yoğun yağan sağanak yağmura rağmen hiç bir dağılma olmuyor. Okunan marşlar insanı ister istemez etkiliyor ve anlamamanız da hislendiriyor. Demek ki yaşanmışlıklar, marşları yazanı da söyleyeni de dinleyeni de daha da fazla etkiliyor. Sırasıyla Heniye ve Meşal kürsüye çıktılar, bu muazzam topluluğa, aynı zamanda dünyaya seslendiler. Her biri çok anlamlı, her biri mücadele ve iman dolu söylemler... Bugün bu halka olan inancım, bu topraklara olan bağlarım kat kat arttı. Ey Gazze, ey Kudüs, biliyorum ki sen kurtulduğunda ümmet kurtulacak, dünya kurtulacak ve İslam'ın güneşi kalpleri ısıtacaktır. Sana ve davana sahip çıkan ancak şereflenir. Bu halk bu dava ile şereflenmiştir, bizler bu davaya hizmetle şereflendik ve itibar kazandık. Rabbim ahirette de itibarımızı artırsın, ümmeti birleştirsin, rahmetini üzerimizden eksik etmesin.


Yeni güne humus ve envai çeşidinden kahvaltı ile başlıyoruz. Felafil; nohut ezmesinin içinde maydonoz, kabak ve baharatlardan yapılan etsiz köfte. Full humusun zeytin yağlısı ve içinde eşek baklası ezmesi var. Humus, nohut ezmesi üstü mısır falan ama hepsinin ortak yönü nohut ezmesinden yapılması, burada zengin fakir bundan yer, diyorlar.

Kahvaltı sonrası Konya-Selçuklu Belediyesi ekibiyle beraber Osmanlı kültür merkezine gidiyoruz. Burada bilgisayar kursu, biçki-dikiş kursu, İngilizce kursu vs. ve üst katta da yetim birimi var. Burada müracaatları alıp yetimleri organize ediyorlar. Dört katlı ve üniversitenin yakınında olan bu yer hem fonksiyonel hem de yüz akı bir yer olmuş.

Buradan Gazze sokaklarına çıkıyoruz, kimi bombalanmış evlerde taziyelerde bulunuyor, kimi su depolarını ya da spor alanlarını geziyoruz. Bu yerler Türkiye'nin yardımlarıyla alakalı yerler. Tefrişi İhh tarafından yapılan hastaneyi dolaşıyoruz. Henüz birinci katı tamamlanmış ve hizmete geçmiş, ancak diğer katlarda da inşaat devam ediyor. Buradan çıkıp Selçuklu Belediyesi'nin yaptırdığı fakat son saldırıda bombalanmış yüzme havuzuna gittik. Havuzun sistemleri tam isabetle vurulmuş ve asıl masraf buradan verilmiş. Havuz sisteminin tam isabet vurulması bizi hayrete düşürdü. Aynı şekilde savaşın başlamasına neden olan Hamas komutanının aracının da motor kısmından değil tam yolcu tarafından vurulmasını hatırlattı.

Buradan da vurulan başka bir eve geçiyoruz ki evin yaklaşık 60 metre ötesindeki bahçeye düşen füze yerde devasa bir çukur açmış. Çukurun boyutu yaklaşık 25x25 ve 8 metre derinlikteydi. Bu alandaki toprak olduğu gibi kalmıştı ve tam karşısındaki evin bu cepheye bakan tüm duvarları yıkılmıştı. Nitekim burada bir çocuk şehidimiz olmuş. Yine civardaki diğer evlerde de ciddi hasara sebebiyet verecek şekilde şarapnel izleri görülmekteydi. Hiç acınmadan insanların yaşadığı yerleri bombaladığını gördük. 

Buradan birlikte belediyeye geçiyoruz. Beyt Hanum Belediyesi, Selçuklu belediyemizin kardeş belediyesi olması hasebiyle bahçede duran üç adet kamyon bu belediyeye hibe edilmiş. Belediye başkanlık makamına ve bir süre muhabbetten sonra yemeğe geçiyoruz.

Fette tepsi içinde altında yufka üstüne pirinç pilavı ve üstü haşlama et pilav tabi ki safranlı. Yemeğe birlikte geçtik ve benim şansıma Filistinli kardeşlerimin olduğu masaya oturmak düştü. Yemek gayet güzeldi ancak hesaba katmadığım bir detay önemli: Arkadaşlar elle yemek yeme kültüründen oldukları gibi kendilerinin tek elle ufaladığı -ki bu da ayrı bir meziyet- et parçalarını benim önüme koymaya başladılar. Karşımdaki, sağımdaki solumdaki kardeşlerim benim önüme et koydular, ben de o etleri pilav üstü yemekle doymuş oldum, elhamdülillah. Arkada bir hareketlilik... Aman Allahım, Filistin künefesi. Bildiğimiz künefeden farklı, daha çok helva gibi. İçinde üzüm, incir, fındık gibi şeyler var ama şunu söyleyebilirim; yedikçe yemeniz gelen süper bir şey.

Akşam birdenbire Heniye ve Meşal'in katılacağı toplantıya katılmak üzere otele geçtik. Önce Meşal izdiham eşliğinde, üst salonda yaklaşık 2000 kişiye hitap etti, sonra aşağıda özel salona geçti, biz de geçtik. Zor da olsa "Türk delegasyonu" deyince girdik. Burada gerek Meşal gerekse Heniye, özel olarak Türkiye'den bahs ve hasseten teşekkür ettiler. Burada sırf bu tablo için dahi gelmiş olmamız yeterdi. Muhtemelen çok önem verilen genelde körfez ülkelerinin ağaları arasında bizi övmüş oldular. Gecenin sonunda bize plaket verdiler. Konya İhh'dan Hayrettin abi plaketi aldı. Biz de kendilerine plaket verdik. Birçok arkadaş birebir fotoğraf da çektirdi ama ben çektiremedim, hikayesi ise uzun ve trajikomik.




Yeni bir gün daha başladı ve biz Nil ablamızla uzun süren bir toplantı ile güne başladık. Yetim çalışması, dataların takibi, yeni yapılması düşünülen yetim rehabilitasyon merkezi üzerine çalıştık. Günün en anlamlı saatleri ise yetimlerimizle özellikle benim yetim çocuğum Safa ile görüşmemizdi. Bugüne kadar kredi kartı ekstresinde hesabımızdan düşen meblağları görünce, "Bir kızımız var ve ben onu destekliyorum, yetimin elinden tutuyorum." derken şimdi bütün bunların çok ötesinde onu görmek, başını okşamak, gözlerine bakmak, "Ben senin yanındayım, sen de benim yanımdasın." diyebilmek harika. Yetim çalışmasını yapan ve bize cennetten bir parçayı dünyada hediye eden İhh ve yetim birimine sonsuz teşekkürler. Allah razı olsun. Dünyanın bir ucunda bir yetime kol kanat germek ve nasip olup da oraya gittiğinde en yalın gerçekliğiyle onu görmek, duymak ve onunla hasbihâl etmek... Allah'a şükür.


Yoğun duygusal atmosferden çıkıp Özgürlük Şehitleri meydanına gittik. Gazze Port Limanı'nda bulunan bu yere sadece cuma ve cumartesi girmek mümkün ama Türkler'e 7/24 diyorlar. Buranın hemen yanında bulunan deniz kuvvetlerine son saldırıda bir tonluk bomba atılmış. Oluşan çukurun derinliği en az altı metreydi ve burada iki katlı bina varmış ki bu binadan da eser yoktu.

Artık akşam oldu ve hem yemek yemeğe hem de projeleri konuşmak üzere balık lokantasına geçtik. Hayatımda ilk defa içinde envai çeşit şey bulunan balık çorbası, kalamar ve karides yedim. Tabiî yanında ezmeler, balık vs. Gazze, Akdeniz'e kıyısı olan bir sahil beldesi. Ancak İsrail'in uyguladığı haksız ambargo ve deniz ablukası nedeniyle balıkçılar sadece iki mil açılabilmekte. Bu mesafenin birkaç mil dahi artması buradaki balıkçılık ve buna bağlı ekonominin misliye artması demek.

Bugün Gazze'de son günümüz. Sabah erkenden kalktım ve kaç gündür sözünü verdiğim menemeni yaptım. İçine on iki yumurta kırılmış menemenle kahvaltımızı yaptık. Akabinde 6-15 yaş çocuklarla ilgili bir hayırseverin yaptırdığı kütüphane ve çocuk merkezine yapacağımız rehabilitasyon merkezine örnek olması bakımından ziyarete gittik. Bırakın Gazze standartlarını, bir Avrupa şehrindeki standartlara sahipti. Tiyatro, sinema, okuma, resim yapma, bilgisayar salonları ayrı ayrı. Ortada kütüphanesi vardı. Elektronik kartlarla öğrencilerin gelip gidişleri kontrol ediliyor. Büyük İslam âlimlerinin duvarda olan özet hayatlarının içindeki sınıfta bu âlimlerin kimliği ve neler yaptıkları anlatılıyor. O kadar güzel bir örnek oldu ki bizim için... Akabinde Gazze'den ayrılıyoruz. Mehmet abi bizi Refah sınır kapısına kadar getiriyor ve uğurluyor. Sonrasında daha evvelinden beri anlaştıkları Bedevi Hasan'la tanışıyor ve uzun yolculuğa başlıyoruz. Yol uzun, yaklaşık yedi saat ve saat henüz iki. Bizim uçak da dokuz buçukta. Eleman hızıyla ve ellerini bırakarak araba sürüşüyle ünlenmiş zaten. Basıyor gidiyoruz. Ama aman Allahım, bu nasıl bir konuşma aşkıdır ki hiç susmuyor ve devamlı bağırarak konuştuğundan artık üç saat sonra baş ağrıları içinde yola devam ediyoruz. Nihayet şu an uçakta son yazılarımı yazıyorum. Hiç mola vermedik ve sabah kahvaltısından başka yemek yemedik. Thy'yi seviyorum; müthiş bir köfte-tavuk menü ile karnımız da doydu, Allah'a şükür. Nasipse yarım saat sonra İstanbul'a inmiş olacağız.









Yazımı bir kritik yaparak bitirmek istiyorum. Gazze'de başlayan Sekiz Gün Savaşı'nın galibi Hamas olmuştur. Bunun üç nedeni var: Öncelikle ateşkesi Hamas değil, İsrail tarafı istemiş; ilk iki istemleri reddedilince Hamas'ın şartlarını kabul ederek ateşkes sağlanmıştır ki bu Hamas'ın savaşı kazanarak ateşkes yaptığını ortaya koymuştur. İkincisi, İsrail hükümeti seçim öncesi bir hamle olarak bu müdahaleyi yapmış ancak öngörüsü özellikle Hamas'ın bazı füzelerinin Tel Aviv'e kadar ulaşmasıyla ters tepmiştir. Heniye'nin sözüyle Allah onların tuzaklarını tersine başlarına çevirmiştir. Üçüncüsü, Halid Meşal kırk beş yıl sonra Gazze'ye girmiş ve Hamas'ın yirmi beşinci yılının hemen bu savaşın arkasına denk gelmesiyle Gazze'de, bizim de şahidi olduğumuz çok büyük bir çoşku ve heyecan oluşmuştur. Hamas'ın hem kendine güveni gelmiş hem de İsrail, karşısında ciddi bir tehlike bulunduğunu fark etmiştir. Tehlike ise; Siyonistler'in bu zafer konumundan istifade edebilme, barış zamanı hazırlık ve stratejilerini daha iyi belirleyebilme özellikleridir. Ancak Meşal'in dediği gibi Allah onların tuzaklarını gerisin geri başlarına çevirmiştir ve inşallah bundan sonra da çevirecektir. Meşal'in yaptığı bir vurgu da barışın mücadele ile sağlanacağı ve bu mücadelenin Filistin topraklarının tamamı alınıncaya kadar devam edeceğidir. Bu seferki Gazze savaşının kısa sürmesi de Hamas'ın başarısıyladır. Yoksa Siyonistler'in sadece barış söylemleriyle bu harekâtı durdurmaları söz konusu dahi değildir.


Gazze'ye ilişkin son tespitim şudur ki Allah, Gazze'ye ve Filistin'e cihat etme şerefini bahşetmiştir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Müslümanlar hayat, iman ve cihat ekseninde olmadıkça maalesef yönünü şaşırmaktadır. Gazze de Filistin'de meleklerin oluşturduğu bir topluluk değildir. Eğer cihat olmasa onlar da sıkıntılı bazı sorunlarla karşı karşıyadır ancak bugünkü hâliyle Gazze cihadı alnına çatmış, her şeyiyle yaşayan bir yerdir. Kısaca Gazze hayatı, imanı ve cihadı bir arada görebileceğiniz ender yerlerden biri olarak görülmesi, gezilmesi, bilinmesi hatta havası teneffüs edilesi mübarek topraklardır.


YediHilal Ortaokul Birim Başkanı

Av. Uğur Yıldırım