YediHilal Gazze İzlenimleri
Gazze'ye yetim çalışmaları
ve bir dizi program için gidilmesi gerektiğine dair konuşulurken, kimler
gidebilir,
denildiğinde içimde kıpırtılı bir heyecan hissettim. Bu heyecan,
gitmek üzere adım belirlendiğinde daha da artmış oldu. Ey Gazze, gazanın şehri!
Cihadı alnının çatına çakmış olanların yurdu! Toprağı toprak yapan uğruna
dökülen kandır, derler ya, senin uğruna dökülen kanlar yapılan mücadelelerdir
seni değerli kılan. Mavi Marmara yoluna devam ediyor diyorduk, kendisi gelemedi
belki ama onun açtığı yolda bugün biz endişe etmeden Gazze'ye girebileceğimizi
bilerek geliyoruz. Senin için, sana ulaşmak için ne mücadeleler verildi...
Bizim mücadelemiz, bizim aldıklarımız, bizim umutlarımız, bizim öğrendiklerimiz
ne olacak? Rabbim hayırlara vesile kılsın. Özgür Filistin'e ve inşallah Kudüs'e
ulaşmayı nasip etsin diyerek yola koyulduk.
Önce Kahire'ye varıyoruz. Işıl ışıl parlayan düz
ve geniş bir şehir. Ufka kadar uzayan bir ışık şehri ama ışıkları öyle yoğun ve
yorucu değil. Doğunun softluğu sanki üzerinde. Binlerce yıllık medeniyetin o
çok merak ettiğim şehri. Gazze yarim dururken seni es geçmek mukadderat.
Yurt dışında alışık olduğumuz efsane minibüs
Toyota ile Kahire'den Gazze'ye doğru yollara koyuluyoruz. Çöllerin arasından
giden yaklaşık 7 saat sürecek uzun yollarda sabah namazı için mola veriyoruz.
Yol kenarında bildiğimiz manzara: Pis tuvaletler ve tozlu bir mescit. İmamlığı
Gazzeli bir abimiz yapıyor. Namaz sonunda başlıyor duaya.
Gazzeli Rızık abi duasında "külli
ümmetî" diyerek tüm dularını bütün ümmet için yapıyor. Biz ise
dualarımızda bile hâlen benciliz. Ya kendimize ya ailemize ya devletimize ya
milletimize dua ediyoruz. Gazze'de, Suriye'de, Arakan'da Müslüman kardeşlerimiz
ölürken kaçımız onlara her namaz sonrası dua edebildik, diye düşünüyorum.
Yolculuğa devam ediyoruz ve güneş doğmaya başladı.
Çölün ufkunda güneşin doğuşunu izlemek bambaşka. Yolda ilerledikçe etraf
yeşillenmeye başladı ve Süveyş Kanalı'nın üzerindeki büyük bir köprüden geçtik.
Ve bir yol üstü dinlenme tesisinde mola verdik. Sallama Lipton çayımızı içiyor
ve Türk bisküvilerini burada bulmanın sevincini yaşıyoruz.
Uzun bekleyişler ve kontrol noktalarından geçtikçe
artan önlemler... Bize eşlik eden silahlı askerler ve araçlar... Refah sınır
kapısı ve yine uzun bekleyişler... Nihayet Gazze'ye geçebiliyoruz ve hemen
herşey sınırı geçmemizde birlikte değişiyor. Sınırın bu kısmı çok düzenli ve
temiz. Hemen girişte son Sekiz Gün Savaşı'nın başladığı günden bugüne
yaşananların fotoğraflandığı bir sergiyi gezdiriyor ve üç dakikalık bir video
gösteriyorlar. Görüntüler ve fotoğraflardan etkilenmemek, gözlerden yaş akıtmamak
mümkün değil.
Gazze boyu 45 km. eni yer yer 7-11 km. arasında değişen uzun, ince
bir bölge. Uzun ve genelde düz bir yol boyu ilerliyoruz; sokaklar ve caddeler
süslenmiş Filistin bayrakları ve kutlamaya özel yeşil bayraklarla donatılmış.
Yolda son bombardımanda isabet alan bir binayı görüyoruz. Cidden büyük bir
yıkım. Sadece bu binada yer alan hedefteki kişinin ailesinden on üç kişi ölmüş.
Tabiî bu arada tüm komşuları, masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar... Yine
sokaklarda kamyonetlerin arkasında mücahitler sokaklarda zafer turları
atıyorlar.
Ertesi güne yetimlerimizle yaptığımız programla
başladık. Konya İhh başkanı Hidayet Yılmaz abimiz yetimlerimize hitaben güzel
bir konuşma yaptı ve onlara Gazze yetimlerinin ümmetin göz bebeği olduğunu
söyledi ve "Siz bizim cennetimizsiniz." dedi. Yetimlerimiz bize
şiirler okudu ve konuşmalar yaptılar. Buradaki yetimlerimizle direkt ilgilenen
Nil abla ile tanışıyoruz. Yıllar önce yaptıkları bankada çalışıyorken
Filistinli eşi ile tanışmış ve Gazze'ye yerleşmişler. Aslen Sinoplu. "Biz
de Gazzeli olduk, on beş yıldır buradayız." diyor. 11.000 yetimimizin bir
annesi de o. Yetimlerimize hediyelerini verdik, onlara tek tek sarılıp
başlarını okşadık.
Bu arada meydanda çoşku tüm hızıyla artıyordu.
İçerde yetimlerle beraber olma mutluluğu, dışarıda muazzam bir topluluk...
Hamas'ın 25. yılı, Halid Meşal'in 45 yıl sonra Gazze'ye ilk gelişi ve yüz
binlerce Gazzeli. Muazzam bir dekor, muazzam bir organizasyon, muazzam bir
topluluk... Filistinliler'in düğünü meşhurdur, adeta Hamas'ın düğünü var bugün.
Canlı söylenen marşlara halk eşlik ediyor, bir ara yoğun yağan sağanak yağmura
rağmen hiç bir dağılma olmuyor. Okunan marşlar insanı ister istemez etkiliyor
ve anlamamanız da hislendiriyor. Demek ki yaşanmışlıklar, marşları yazanı da
söyleyeni de dinleyeni de daha da fazla etkiliyor. Sırasıyla Heniye ve Meşal
kürsüye çıktılar, bu muazzam topluluğa, aynı zamanda dünyaya seslendiler. Her biri çok anlamlı, her biri mücadele
ve iman dolu söylemler... Bugün bu halka olan inancım, bu topraklara olan
bağlarım kat kat arttı. Ey Gazze, ey Kudüs, biliyorum ki sen kurtulduğunda
ümmet kurtulacak, dünya kurtulacak ve İslam'ın güneşi kalpleri ısıtacaktır.
Sana ve davana sahip çıkan ancak şereflenir. Bu halk bu dava ile
şereflenmiştir, bizler bu davaya hizmetle şereflendik ve itibar kazandık.
Rabbim ahirette de itibarımızı artırsın, ümmeti birleştirsin, rahmetini
üzerimizden eksik etmesin.
Yeni güne humus ve envai çeşidinden kahvaltı ile
başlıyoruz. Felafil; nohut ezmesinin içinde maydonoz, kabak ve baharatlardan
yapılan etsiz köfte. Full humusun zeytin yağlısı ve içinde eşek baklası ezmesi
var. Humus, nohut ezmesi üstü mısır falan ama hepsinin ortak yönü nohut
ezmesinden yapılması, burada zengin fakir bundan yer, diyorlar.
Kahvaltı sonrası Konya-Selçuklu Belediyesi
ekibiyle beraber Osmanlı kültür merkezine gidiyoruz. Burada bilgisayar kursu,
biçki-dikiş kursu, İngilizce kursu vs. ve üst katta da yetim birimi var. Burada
müracaatları alıp yetimleri organize ediyorlar. Dört katlı ve üniversitenin
yakınında olan bu yer hem fonksiyonel hem de yüz akı bir yer olmuş.
Buradan Gazze sokaklarına çıkıyoruz, kimi
bombalanmış evlerde taziyelerde bulunuyor, kimi su depolarını ya da spor
alanlarını geziyoruz. Bu yerler Türkiye'nin yardımlarıyla alakalı yerler.
Tefrişi İhh tarafından yapılan hastaneyi dolaşıyoruz. Henüz birinci katı
tamamlanmış ve hizmete geçmiş, ancak diğer katlarda da inşaat devam ediyor.
Buradan çıkıp Selçuklu Belediyesi'nin yaptırdığı fakat son saldırıda
bombalanmış yüzme havuzuna gittik. Havuzun sistemleri tam isabetle vurulmuş ve
asıl masraf buradan verilmiş. Havuz sisteminin tam isabet vurulması bizi
hayrete düşürdü. Aynı şekilde savaşın başlamasına neden olan Hamas komutanının
aracının da motor kısmından değil tam yolcu tarafından vurulmasını hatırlattı.
Buradan da vurulan başka bir eve geçiyoruz ki evin
yaklaşık 60 metre ötesindeki bahçeye düşen füze yerde devasa bir çukur açmış.
Çukurun boyutu yaklaşık 25x25 ve 8 metre derinlikteydi. Bu alandaki toprak
olduğu gibi kalmıştı ve tam karşısındaki evin bu cepheye bakan tüm duvarları
yıkılmıştı. Nitekim burada bir çocuk şehidimiz olmuş. Yine civardaki diğer
evlerde de ciddi hasara sebebiyet verecek şekilde şarapnel izleri görülmekteydi.
Hiç acınmadan insanların yaşadığı yerleri bombaladığını gördük.
Buradan birlikte belediyeye geçiyoruz. Beyt Hanum
Belediyesi, Selçuklu belediyemizin kardeş belediyesi olması hasebiyle bahçede
duran üç adet kamyon bu belediyeye hibe edilmiş. Belediye başkanlık makamına ve
bir süre muhabbetten sonra yemeğe geçiyoruz.
Fette tepsi içinde altında yufka üstüne pirinç
pilavı ve üstü haşlama et pilav tabi ki safranlı. Yemeğe birlikte geçtik ve
benim şansıma Filistinli kardeşlerimin olduğu masaya oturmak düştü. Yemek gayet
güzeldi ancak hesaba katmadığım bir detay önemli: Arkadaşlar elle yemek yeme
kültüründen oldukları gibi kendilerinin tek elle ufaladığı -ki bu da ayrı bir
meziyet- et parçalarını benim önüme koymaya başladılar. Karşımdaki, sağımdaki
solumdaki kardeşlerim benim önüme et koydular, ben de o etleri pilav üstü
yemekle doymuş oldum, elhamdülillah. Arkada bir hareketlilik... Aman Allahım,
Filistin künefesi. Bildiğimiz künefeden farklı, daha çok helva gibi. İçinde
üzüm, incir, fındık gibi şeyler var ama şunu söyleyebilirim; yedikçe yemeniz
gelen süper bir şey.
Akşam birdenbire Heniye ve Meşal'in katılacağı
toplantıya katılmak üzere otele geçtik. Önce Meşal izdiham eşliğinde, üst
salonda yaklaşık 2000 kişiye hitap etti, sonra aşağıda özel salona geçti, biz
de geçtik. Zor da olsa "Türk delegasyonu" deyince girdik. Burada
gerek Meşal gerekse Heniye, özel olarak Türkiye'den bahs ve hasseten teşekkür
ettiler. Burada sırf bu tablo için dahi gelmiş olmamız yeterdi. Muhtemelen çok
önem verilen genelde körfez ülkelerinin ağaları arasında bizi övmüş oldular.
Gecenin sonunda bize plaket verdiler. Konya İhh'dan Hayrettin abi plaketi aldı.
Biz de kendilerine plaket verdik. Birçok arkadaş birebir fotoğraf da çektirdi
ama ben çektiremedim, hikayesi ise uzun ve trajikomik.
Yeni bir gün daha başladı ve biz Nil ablamızla
uzun süren bir toplantı ile güne başladık. Yetim çalışması, dataların takibi,
yeni yapılması düşünülen yetim rehabilitasyon merkezi üzerine çalıştık. Günün
en anlamlı saatleri ise yetimlerimizle özellikle benim yetim çocuğum Safa ile
görüşmemizdi. Bugüne kadar kredi kartı ekstresinde hesabımızdan düşen meblağları
görünce, "Bir kızımız var ve ben onu destekliyorum, yetimin elinden
tutuyorum." derken şimdi bütün bunların çok ötesinde onu görmek, başını
okşamak, gözlerine bakmak, "Ben senin yanındayım, sen de benim
yanımdasın." diyebilmek harika. Yetim çalışmasını yapan ve bize cennetten
bir parçayı dünyada hediye eden İhh ve yetim birimine sonsuz teşekkürler. Allah
razı olsun. Dünyanın bir ucunda bir yetime kol kanat germek ve nasip olup da
oraya gittiğinde en yalın gerçekliğiyle onu görmek, duymak ve onunla hasbihâl
etmek... Allah'a şükür.
Yoğun duygusal atmosferden çıkıp Özgürlük
Şehitleri meydanına gittik. Gazze Port Limanı'nda bulunan bu yere sadece cuma
ve cumartesi girmek mümkün ama Türkler'e 7/24 diyorlar. Buranın hemen yanında
bulunan deniz kuvvetlerine son saldırıda bir tonluk bomba atılmış. Oluşan
çukurun derinliği en az altı metreydi ve burada iki katlı bina varmış ki bu
binadan da eser yoktu.
Artık akşam oldu ve hem yemek yemeğe hem de
projeleri konuşmak üzere balık lokantasına geçtik. Hayatımda ilk defa içinde
envai çeşit şey bulunan balık çorbası, kalamar ve karides yedim. Tabiî yanında
ezmeler, balık vs. Gazze, Akdeniz'e kıyısı olan bir sahil beldesi. Ancak
İsrail'in uyguladığı haksız ambargo ve deniz ablukası nedeniyle balıkçılar
sadece iki mil açılabilmekte. Bu mesafenin birkaç mil dahi artması buradaki
balıkçılık ve buna bağlı ekonominin misliye artması demek.
Bugün Gazze'de son günümüz. Sabah erkenden kalktım
ve kaç gündür sözünü verdiğim menemeni yaptım. İçine on iki yumurta kırılmış
menemenle kahvaltımızı yaptık. Akabinde 6-15 yaş çocuklarla ilgili bir
hayırseverin yaptırdığı kütüphane ve çocuk merkezine yapacağımız rehabilitasyon
merkezine örnek olması bakımından ziyarete gittik. Bırakın Gazze
standartlarını, bir Avrupa şehrindeki standartlara sahipti. Tiyatro, sinema,
okuma, resim yapma, bilgisayar salonları ayrı ayrı. Ortada kütüphanesi vardı.
Elektronik kartlarla öğrencilerin gelip gidişleri kontrol ediliyor. Büyük İslam
âlimlerinin duvarda olan özet hayatlarının içindeki sınıfta bu âlimlerin
kimliği ve neler yaptıkları anlatılıyor. O kadar güzel bir örnek oldu ki bizim
için... Akabinde Gazze'den ayrılıyoruz. Mehmet abi bizi Refah sınır kapısına
kadar getiriyor ve uğurluyor. Sonrasında daha evvelinden beri anlaştıkları
Bedevi Hasan'la tanışıyor ve uzun yolculuğa başlıyoruz. Yol uzun, yaklaşık yedi
saat ve saat henüz iki. Bizim uçak da dokuz buçukta. Eleman hızıyla ve ellerini
bırakarak araba sürüşüyle ünlenmiş zaten. Basıyor gidiyoruz. Ama aman Allahım,
bu nasıl bir konuşma aşkıdır ki hiç susmuyor ve devamlı bağırarak konuştuğundan
artık üç saat sonra baş ağrıları içinde yola devam ediyoruz. Nihayet şu an
uçakta son yazılarımı yazıyorum. Hiç mola vermedik ve sabah kahvaltısından
başka yemek yemedik. Thy'yi seviyorum; müthiş bir köfte-tavuk menü ile karnımız
da doydu, Allah'a şükür. Nasipse yarım saat sonra İstanbul'a inmiş olacağız.
Yazımı bir kritik yaparak bitirmek istiyorum.
Gazze'de başlayan Sekiz Gün Savaşı'nın galibi Hamas olmuştur. Bunun üç nedeni
var: Öncelikle ateşkesi Hamas değil, İsrail tarafı istemiş; ilk iki istemleri
reddedilince Hamas'ın şartlarını kabul ederek ateşkes sağlanmıştır ki bu
Hamas'ın savaşı kazanarak ateşkes yaptığını ortaya koymuştur. İkincisi, İsrail
hükümeti seçim öncesi bir hamle olarak bu müdahaleyi yapmış ancak öngörüsü
özellikle Hamas'ın bazı füzelerinin Tel Aviv'e kadar ulaşmasıyla ters
tepmiştir. Heniye'nin sözüyle Allah onların tuzaklarını tersine başlarına
çevirmiştir. Üçüncüsü, Halid Meşal kırk beş yıl sonra Gazze'ye girmiş ve
Hamas'ın yirmi beşinci yılının hemen bu savaşın arkasına denk gelmesiyle
Gazze'de, bizim de şahidi olduğumuz çok büyük bir çoşku ve heyecan oluşmuştur.
Hamas'ın hem kendine güveni gelmiş hem de İsrail, karşısında ciddi bir tehlike
bulunduğunu fark etmiştir. Tehlike ise; Siyonistler'in bu zafer konumundan
istifade edebilme, barış zamanı hazırlık ve stratejilerini daha iyi
belirleyebilme özellikleridir. Ancak Meşal'in dediği gibi Allah onların
tuzaklarını gerisin geri başlarına çevirmiştir ve inşallah bundan sonra da
çevirecektir. Meşal'in yaptığı bir vurgu da barışın mücadele ile sağlanacağı ve
bu mücadelenin Filistin topraklarının tamamı alınıncaya kadar devam edeceğidir.
Bu seferki Gazze savaşının kısa sürmesi de Hamas'ın başarısıyladır. Yoksa
Siyonistler'in sadece barış söylemleriyle bu harekâtı durdurmaları söz konusu
dahi değildir.
Gazze'ye ilişkin son tespitim şudur ki Allah,
Gazze'ye ve Filistin'e cihat etme şerefini bahşetmiştir. Dünyanın her yerinde
olduğu gibi Müslümanlar hayat, iman ve cihat ekseninde olmadıkça maalesef
yönünü şaşırmaktadır. Gazze de Filistin'de meleklerin oluşturduğu bir topluluk
değildir. Eğer cihat olmasa onlar da sıkıntılı bazı sorunlarla karşı karşıyadır
ancak bugünkü hâliyle Gazze cihadı alnına çatmış, her şeyiyle yaşayan bir
yerdir. Kısaca Gazze hayatı, imanı ve cihadı bir arada görebileceğiniz ender
yerlerden biri olarak görülmesi, gezilmesi, bilinmesi hatta havası teneffüs
edilesi mübarek topraklardır.
YediHilal Ortaokul Birim Başkanı
Av. Uğur Yıldırım